“Bu, taşındır” diyerek Kâbe’yi diksem başına,
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Bütün Müslümanların kıblegâhı, Allah’ın evi Kâbe’yi sana mezar taşı olarak diksem. Ve bu mezar taşına ruhuma ilham edilen (gönderilen) vahyi (Allah’tan gelen söz) de yazsam. Şair Çanakkale şehidinin mezarına hem Kâbe’yi mezar taşı olarak dikmek, hem de bu mezar taşına bir vahiy yazmayı istemekle şehidi İslamiyet’in en ulvi derecelerine taşıyor.
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namiyle,
Kanayan lahdine çeksem, bütün ecramiyle.
Sonra bütün gökyüzünü alsam da mezarının üzerine örtü diye örtsem. Hâlâ kanamakta olan kabrine gökyüzünü bütün yıldızlarıyla birlikte sersem. Şair, Mehmetçiğin mezarına örtü diye gökyüzünü ve yıldızları layık görüyor.
Gökyüzünün Bütün Güzellikleri Şehitlere Layıktır
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;
Çatısı ve tavanı yapılmamış türbene mor bulutlarla bir çatı ve tavan yapıp türbenin üzerini kapatsam. Yedi kandilli Süreyya yıldızını (Diğer adı Ülker yıldızıdır. Özelliği: Güneşin doğmasına yakın, hatta güneş doğduktan sonra bile gökyüzünde yedi parça halinde parlamaya devam eden yıldız) da türbenin tavanına koysam. Türben bu yıldızla ışıl ışıl parlasa.
Sen bu avîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına.
Sen Süreyya yıldızının ışıklarıyla aydınlanmış türbenin altında kanını yorgan yapmış uyurken, ben gece mehtâbı (dolunay, ayın en aydınlık hali) yanına getirsem. Şair, şehide gökyüzünün bütün güzelliklerini seferber ediyor.
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem:
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Senin türbende sadık bir bekçi olarak sabaha kadar bunları bekletsem… Sonra sabahın ışıklarıyla bu avizeni doldursam… Şair şehidin mezarına aydınlık saçan ne kadar gökcismi varsa getirmek istemektedir. Şehide verdiği değer paha biçilmezdir.
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Tül gibi şekillenen gurubu akşam olunca kanayan yarana sarsam ve iyileştirmeye çalışsam. Senin yaptıkların ve bu fedakârlığın karşısında benim yaptığımın bir önemi yoktur. Senin iyiliğini karşılayamaz bütün bu yapacaklarım.
Sen ki, son ehl-i sâlibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin’i,
Sen son haçlı ordusunun da saldırısını önledin. (bu haçlı ordusu tarihteki en kalabalık, en büyük ve en donanımlı ordudur) bu kadar güçlü bir ordunun bu hamlesini geri çevirerek Haçlılara karşı muhteşem zaferler kazanan, Haçlı ordularının Ortadoğu’da ve Kudüs’te egemenliğine son veren Eyyubi Devleti’nin sultanı Selahaddin-i Eyyûbi’yi bile kendine hayran bıraktın.
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
İslam dininin merkezi, en büyük temsilcisi ve halifesinin bulunduğu yeri işgal etmeye gelenlere en büyük dersi verdin. İstanbul’da ve İslam ülkelerinde artık bir ümitsizlik, bir hüsran hâkim olmuşken;
Ey Mehmetçik! Sen Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan gibi, haçlı ordusunu unutamayacağı bir yenilgiye uğratarak, bizleri büyüklüğüne hayran bıraktın.
Çanakkale Kahramanları İslam Alemine En Büyük Morali Vermiştir
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Şair, düşmanın o demirden ve çelikten silahlarını ve araçlarını demir bir çembere benzetmiştir. Mehmetçik o demir çemberi adeta göğsünde eritmiş, kırıp parçalamıştır. Bu eritme elbette ki mecâzi bir mana içermektedir. Demir çemberi göğsüyle parçalaması, göğsündeki (kalbindeki) iman gücüyle olmuştur. Düşman askerini iman gücüyle alt etmiştir.
Ey Mehmetçik senin o yıldızlar gibi güzel adın o yüce ruhunla beraberdir. Adının güzelliği ruhunun güzelliğinden gelmektedir
Sen ki, â’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât!
Seni almaz bu ufuklar, sana gelmez bu cihât…
Sen kitaplara gömülsen o kitaplardan bile taşacaksın, eserlere sığmayacaksın. Yazık! Sen ki ufuklara da sığmazsın; o derece büyüksün. Seni kaldıramaz bu savaş. Bu savaşta gösterdiğin gayret ve kahramanlıkla namın bu savaşı da aşar. Senin kahramanlığını sadece bu savaşla sınırlandıramayız. Onlar sadece Çanakkale Savaşı’nı kazandılar deyip senin büyüklüğünü basitleştiremeyiz.
Ey şehîd oğlu şehîd! İsteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Ey dedeleri ve ataları da şehit olan asker! Benden mezar isteme. Ben sana mezar yapamam. Sana layık bir mezarı benim yapmamı bekleme. Sana en güzel mezar kollarını açmış seni bekleyen Peygamber efendimizin kucağıdır.