TBMM 21 Şubat 1925 tarihinde yaptığı görüşmelerde, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kur’an tercümesi ve tefsiri yaptırılması kararlaştırır. Yapılan görevlendirmede Kur’an tefsiri görevi Elmalılı Hamdi’ye, Kur’an tercümesi de Mehmet Akif’e verilmiştir.
Kur’an Tercümesinin Akif’e Verilmesinin Nedenleri Şunlardır:
“Mehmet Akif Meşrutiyet döneminden beri Sebilürreşad dergisinde Kur’an tercümesi yapması,
Akif’in tercümelerinin çağdaş olması, çağın şartlarını görerek, yorumlayarak tercüme yapması.”
Mustafa Kemal bu tercüme ve tefsir işini yakından takip etmiştir. Kur’an’ın ses güzelliğinin korunarak Türkçeye çevrilmesini istemiştir. Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun sözleri onun ne kadar çaplı ve eşsiz bir çalışma niyetinde olduğunu kanıtlar niteliktedir.“Ayetlerin inişlerinin sebepleri belirtilecek, kelimelerin dil izahları yapılacak, ayetlerin anlatmak istediği din, hukuk, sosyal ve ahlaki konularda bilgi verilecek ve bunlarla ilgili eski tarihi olaylar uzun uzun anlatılacak.”
Bu tercüme işini yapacak kişinin hem çok iyi bir şair olması, hem çok iyi Arapça ve Türkçe bilmesi hem de Kur’an’a hakim olması gerekmektedir. Bu niteliklere uyacak akla ilk gelen kişi Mehmet Akif’ti. Akif, başta teklife sıcak bakmaz ama Aksekili Ahmed Hamdi Bey’in ısrarı ve Akif’in çok sevdiği dostları araya koyması sonunda, “adına meal denmesi ve Elmalılı’nın tefsiri ie bir arada basılması” şartıyla teklifi kabul eder. Akif yapılacak tercümenin adına “meal” denilmesini ve Elmalılı Hamdi’nin hazırlayacağı tefsirle basılmasını ister.Ve sözleşme yapılır Mehmet Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır’a1000’er lirası peşin 6000 lira taahhüt edilir.
Mehmet Akif Meali Neden Teslim Etmek İstemez?
Mehmet Akif kendisi adına çok zorlu geçen Mısır yıllarında Kur’an tercümesiyle nefes alabilmiştir. Biraz olsun Kur’an’ın ona bahşettiği huzurla ayakta kalabilmiştir. Ve Akif beş yıl içinde tercümesini bitirir.
Ama bir türlü teslim etmek istemez. Bunun farklı kaynaklara göre farklı nedenleri vardır. Bunlardan birincisi Türkiye’den Mısır’a yansıyan haberlerden hareketle ; Türkiye’de dinde yapılan reformlarda “Yaptığı tercümenin camilerde Kur’an yerine okutulacağından korkması ve Türkçe ibadette kullanılacağını düşünmesi.”
Bir diğer bakış açısı da; Mehmet Akif’in yakın arkadaşlarıyla konuşmalarından, mektuplarından çıkan yorumdur. Hazırladığı meal çalışması Akif’e göre bir türlü tam istediği gibi olmuyor yani içine sinmiyor. Tam ifade etmek istediklerini ifade edemeyince çalışmasına güvenemez.
İşte hangi bakış açısından bakarsanız bakın; Akif beş yıllık emeğini Diyanet İşleri’ne teslim etmez ve 1931yılı sonlarında anlaşmadan vazgeçtiğini bildiren bir yazı ile peşin aldığı 1000 lirayı iade eder.
Peki, Akif meali ne yapmıştır? Akif ölümüne yakın Mısır’dan son kez Türkiye’ye gelirken “meal” çalışmasını yanına almamıştır. Bir dostuna emanet etmiştir. “Dönersem alırım, dönmezsem yakarsın” diye vasiyet etmiştir. Akif bir daha Mısır’a dönmediği için istediği olur ve bu meal çalışması kendisine emanet edilen zatın yakınları tarafından 1961 yılında –Mehmet Akif’in vasiyeti yerine getiriliyor zannıyla- yakılmıştır.
Atatürk’ün hazırlanmasını çok istediği ve Akif’in yarım bıraktığı çalışmayı; Elmalılı Hamdi Yazır tamamlamıştır.