Çanakkale Şehitlerine Şiirinde Düşman Kuvvetlerinin Gücü Nasıl Anlatılmıştır?

Çanakkale Savaşı’nda Düşman Kuvvetlerinin Maddi Gücünün Büyüklüğü
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Sonra bu lanetlenmiş insanların yakıp yıkmak için kullandığı araçlar ve donanmalar, öylesine dehşetlidir ki her bir araç, her bir bomba Türk cephesinden bir yerleri yakıp yıkmakta, harap etmektedir.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor âmâkı;
Bir tarafta yıldırım gibi patlamalar göklerde geziyor, tozu dumana katıyor. Bir tarafta ise döşenen mayınlarla, bombalarla yeryüzü sarsılıyor.
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin,
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Türklerin kurduğu siperleri parçalayarak geçen şimşek gibi hızlı ve sesli bombalar, aslan gibi Mehmetçikleri şehitliğe uğurlamaktadır.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam.
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Yer altına döşenmiş binlerce ateşli mayın… Patlatılan her mayının öldürdüğü yüzlerce insan…
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer.
Öyle ki bombaların isabet ettiği her bir asker ölürken adeta havada uçuşuyor. Şair bu savaş ortamını korkutucu bir tipiye benzetiyor. Bu tipide ölü ve yaralı insanlar sanki oradan oraya savruluyor.
Kafa, göz, gövde, kol, bacak, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kara ve denizde yüz binlerce asker, har dakika ölmeye devam etmektedir. O sebeple her dakika kopan, uçuşan, parçalanan insan organlarıyla tepeler ve vadiler dolmaktadır. Meydan adeta insan cesetleriyle dolu bir mezarlığa dönmüştür. Ortada bir katliam vardır.
Maddi Güçle Manevi Gücün En Büyük Savaşıdır Çanakkale
Saçıyor zırha bürünmüş de o namert eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller…
Düşman askerlerinde her türlü teçhizat, malzeme ve korunak vardır. Zırh sözcüğü ateşten koruyan araç olarak kullanılmıştır. Buna karşılık Türk askeri daha korunaksız, daha savunmasızdır. Korunaksız Türk askerinin üzerine yıldırım gibi düşen bomba ve mermileri şair alevden bir sele benzetmiştir.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Düşman uçakları Türk mevzilerinin üzerinde korumasız askerlere adeta yangın püskürtüyor, alevler bırakıyordu.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki; bu tehdide güler!
Türk ordusunun üzerine gülle atan, tahrip gücü yüksek mermiler, küçük ateşli silahlardan daha fazla atılmaktadır. Bir gülle mermisi düştüğü yerde ne varsa tarumar etmektedir. Buna rağmen Müslüman askerler bu mermilerden bir kez olsun korkmamış, sinmemiştir. Korkmadıkları gibi bu dehşetli saldırılara adeta gülmektedir, bu silahlarla alay etmektedirler.
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Müslüman askerler bunca acımasız saldırılara rağmen ne çelik siperler ister ne de düşmandan korkarlar. Onlar ancak kalplerindeki sıkı ve sarsılmaz imana güvenmektedirler. Bu iman Allah’a olan imandır. Bilirler ki Allah onlarla beraberdir.
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü tesis-i İlâhî o metin istihkâm.
Hiçbir kuvvet onu kendisine ve edeceği cefalara boyun eğmeye razı edemez. Çünkü o dayanıklı ve sağlam siperler Allah’ın bir eseridir. Ve Müslüman askeri bilir ki Allah’ın koruduğu bir kimseye kimse zarar veremez.