Okuma işinde Kurtuluş Savaşı’ndaki milli ruhun oluşması gerçekleşirse kitap tiryakisi bir millet olabiliriz. Aksi bir durum yani okumaya millet olarak sahip çıkmazsak geleceğe yön verecek devletler arasında yerimiz olmayacaktır.
Okumayı sevdirme, okuma alışkanlığı kazandırma işi sadece öğretmen arkadaşlarımızın işi değildir. Hele hele öğretmenler içinde de sadece edebiyat ve Türkçe öğretmenlerinin görevi hiç değildir. Bütün öğretmenlerimiz okuma işine en az Türkçe ve edebiyat öğretmenleri kadar sahip çıkmadığı sürece öğrencilerimizde kitap okuma sevgisi oluşmayacaktır.
Hangi işi yaparsak yapalım, ister manav, ister kasap, ister hakim, ister doktor, ister simitçi, ister din görevlisi, ister öğretmen olalım ortak hareket etmediğimiz sürece okuma seferberliği başlatmamız çok zor olacaktır.
Örneğin okullarda çok güzel bir gelenek uygulanıyor son zamanlarda. Birçok ilimizde okullarda bu uygulamayı görüyoruz. Her gün 15 veya 20 dakika bütün okul personeli aynı anda kitap okuyor. 20 dakika kitap okuyan bir birey haftada 100 dakika kitap okur. Ayda 400 dakika eden bu süre yılda okulun açık olduğu süreyi 160 gün olarak hesap edersek 3200 dakika yani yaklaşık 53 saat eder. O birey sadece 20 dakika kitap okur ve bunu da sadece okulun açık olduğu günler yaparsa 2 günü aşkın bir süre kitap okumuş olur. Bu sürede kaç kitap okuyacağını herkes kendi okuma hızına göre hesaplayabilir.
Bahsettiğimiz bu uygulamanın sıkı takipçisi olunca inanın ilk yılın sonuna kalmadan birçok öğrencimizde okuma alışkanlığı kendiliğinden başlayacaktır. Kısa bir hikayeyle, fablla, şiirle başladığımız çocuklarımızdaki okuma sevgisi; okuma alışkanlığına, o da zamanla hızlı ve etkili okumaya dönüşecektir. Bir sayfalık bir yazıyı gözünde büyüten öğrencimiz alışkanlık kazandıktan sonra 300-500 sayfalık kitapları bile çerez olarak görecektir.
Alışkanlıkla İlgili Montaigne’nin Bir Hikayesi;
“Bir köylü kadın bir danayı doğar doğmaz kucağına alıp sevmiş. Sonra da bunu adet edinmiş. Her gün danayı kucağına alıp taşırmış. Sonunda buna o kadar alışmış ki dana büyüyüp koskoca öküz olduğu zaman onu yine kucağında taşıyabilmiş. Bu hikayeyi kim uydurduysa alışkanlığın ne büyük bir güç olduğunu çok iyi anlatmış olacak. Gerçekten alışkanlık pek yaman bir hocadır ve hiç şakası yoktur. Yavaş yavaş, sinsi sinsi içimize ilk adımını atar; başlangıçta kuzu gibi sevimli, alçak gönüllüdür, ama zamanla oraya yerleşip kökleşti mi öyle azılı, öyle amansız bir yüz takınır ki, kendisine, gözlerimizi bile kaldırmaya izin vermez….”
Tüm zamanların en asil alışkanlığı için aşağıdaki adımları atmak kişiye hiçbir şey kaybettirmez.
Kitap Tiryakiğine Giden Yolda İlk Adım
Atılacak ilk adım bütün fertler olarak ortak hareket etmektir. Okuma alışkanlığı kazandıktan sonra biz istesek de çocuklarımız bu asil alışkanlıktan vazgeçmezler.
“Alışkanlık bir halata benzer; her gün bir lifini örer ve sonunda onu koparılmayacak hale getiririz.” (Horace Mann)
Kitap Tiryakiğine Giden Yolda İkinci Adım
İkinci adımda karşınıza sabır ve azim çıkmaktadır. Kitap okuma alışkanlığı kazanabilmek büyük bir sabır gerektirir. Sabır süresi insana acı gelse de sonundaki meyvesinin tadına insan dünyayı değişmez. Gerçekten çok sabırlı olmak gerekir.
Her bireyin durumu aynı olmayabilir. Kimi 3 ay sonunda kitap okuma alışkanlığı edinir. Kimi için bu süre 1 yıl, kimi için 5 yıl, kimi için daha fazla bir süre olabilir. İnandıktan sonra bu iş olur. Çin atasözünde de ifade edildiği gibi “Bu yapılamaz diyen kişi, bunu yapan kişiyi engellememelidir.” Bir kişi de olsanız bu alışkanlığı kazanmak ve kazandırmak için elinizi taşın altına koyun.
Menhus insanlar, çocuklarınızı sigara vb. kötü maddelere alıştırmak için öyle sabır gösteriyorlar ki inanın biz onların gösterdikleri sabrın çeyreğini göstersek çocuklarımız kitap okuma alışkanlığı kazanır. Ve inşallah hepsi de “Kitap Tiryakisi” olur.
Azim, sabır ve gayret varsa hedefe eninde sonunda ulaşılır. Pes etmek mi asla! Başarmak isteyen kişinin lügatında pes etmek yoktur. Timur’un başından geçenlerden ders alınmalıdır.
Timur’un karıncanın azminden aldığı ders
“Meşhur Türk Hükümdarı Timurlenk’e:
-Seni erlikten başbuğluğa yükselten nedir? diye sordular. Timurlenk şu cevabı verdi:
-Asla ümitsizliğe düşmedim. O kadar zorlukla karşılaştığım halde hiçbirisinden yılmadım ve bir maksadıma erişmek için bir karınca bana örnek oldu:
Bir gün düşmanlarımdan kaçmış bir harabeye sığınmıştım. Her yerden ümidi kesmek üzere olduğum bir anda gözüm bir karıncaya ilişti. Karınca kendinden büyük bir buğday danesini almış bir yıkıntının üzerinden aşırmak için uğraşıyor; fakat taşıdığı şey kendisinden büyük olduğu için sonuna kadar götüremiyor, düşürüyordu. Dane yuvarlanarak duvarın dibine düşüyor, karınca tekrar inip rızkını alıp götürmeye uğraşıyordu. Bu hal elliden fazla oldu; ama karınca da nihayet maksadına erişti. Karıncanın bu azmini gördükten sonra bende bir ümit peyda oldu.Kendi kendime: “Ben bu karınca kadar da mı olamayacağım.” dedim ve maksadıma erinceye kadar hiçbir zorluktan yılmadım.”
Karınca gibi olur, kitap okuma-okutma azmi ve gayretinde olur- sak memleketimizin her karış toprağında kitap tomurcuklarının aç- tığını görmek bizlere de nasip olacaktır.
Kitap Tiryakiğine Giden Yolda Üçüncü Adım
Üçüncü adımda okullarımızda başlatılan bu uygulamanın evlerde de devam ettirilmesi vardır. Anne babalar olarak hiçbir mazeretin arkasına sığınmadan çocuklarımızla birlikte evlerimizde okuma saatleri ayarlamalıyız. Bu süre ister 10 dakika, ister 30 dakika, isterse 1 saat olsun. Ama kesinlikle bu uygulamanın evlerimizde bir an önce başlatılması gerekir.
Bizler anne babalar olarak uygularsak çocuklarımız da uygular. Tek yapacağımız bu etkinlik süresini çocuklarımızla ortak belirlemek ve onları sevecekleri etkinliklerle motive etmek. Mevlana Hazretlerinin enfes ifadesiyle: “İşle öğüt veren, sözle öğüt verenden hayırlıdır.”
Günlük 15 dakika yılda 5475 dakika yani 4 güne yakın bir süre eder. Tembellikten sıyrılabilirsek bu işte kesinlikle amacımıza ulaşırız.
Kitap Tiryakiğine Giden Yolda Dördüncü Adım
Dördüncü adımda uygulamayı çeşitlendirmemiz gerekir. Yani her gün belirlediğimiz saatte herkes kitabını açıp okuyabilmeli ve okumayı değişik okuma etkinlikleri ile daha cezbedici hale getirmeliyiz. Bir iş monotonluktan çıkarılmazsa insanlar o işten çabuk sıkılırlar. Anne babalar olarak o akşamki sürede bir hikaye okuyabiliriz. Hikaye hak- kında bütün aile fertleri fikirlerini söyleyebilir. Kitap tanıtımı yapılabilir. Çocuklarımızı kitapçılara götürüp kendilerinin beğendiği kitapları almalarını söyleyip aldıkları o kitabı okuduktan sonra aile fertlerine tanıtması istenebilir. Yazarlar tanıtılabilir. Özellikle Türk edebiyatında seçkin bir yere sahip olan yazarlarımızın hayatlarından kesitler sunularak değerlendirilebilir.
Anne babalar olarak işimiz el veriyorsa aile fertleriyle kütüphaneler ziyaret edilmelidir. Kısaca bu adımda her aile kendine uygun bir şekilde etkinliği çeşitlendirebilir.
Unutmayalım ki; “Çocuklarına okuma arzusu aşılamayan bir öğretmen (Anne-Baba) soğuk demiri döven demirci gibidir.” (Horace Mann)
Sonuç olarak; yukarıdaki dört aşama hakkıyla uygulandığı zaman zaten Peygamber Efendimiz’in “Hiçbir anne-baba evladına güzel terbiye- den daha değerli bir hediye veremez.” hadisi de uygulanmış olacaktır.