Mehmet Âkif bu şiirde adeta bir tarih anlatmış, tarih yazmıştır. Savaş sahnelerini gözümüzde o derece canlı bir film haline getirmiştir ki, insan şiiri okudukça o sahnelerin içinde kendini bulur.
Benzetmeler çok sağlam ve edebi bir şekilde dile getirilmiştir. İnsanın hayaline sığmayacak kadar mübalağalı benzetmelerle Âkif, sanatının zirvelerini zorlayarak bizleri bu söyleyişe hayran bırakmıştır.
Mehmet Âkif aruz ölçüsüyle yazdığı bu şiirinde kendi yaşadığı devre göre sade bir dil kullanmıştır. Zira aruz ölçüsüyle yazılan şiirlerde ölçüye uyum sağlamak için şair genellikle Arapça ve Farsça kelimeleri çok kullanılır.
Mehmet Âkif’in özelliklerinden biri de şudur ki; Mehmet Âkif Türkçeyi aruza en iyi uygulayan gelmiş geçmiş iki şairden biridir. Bu özelliğiyle Mehmet Âkif hem anlaşılır bir dille şiirini oluşturmuş hem de aruz veznini kullanmıştır.
Çanakkale Şehitlerine şirinindeki his, coşkunluk, heyecan ve dinamizmi başka şiirde bu derecede bulmak pek zordur. Bu öyle bir duyuştur, öyle bir hissediştir ki savaşın kanlı meydanında bulunan değme bir şair ancak bu kadar yazabilirdi.
Mehmet Âkif bu şiiri, Çanakkale Savaşı’nı görmeden yazmıştır. Çanakkale’de o şanlı savunma olurken Âkif Almanya ve Necid seyahatlerinde bulunuyordu. Zafer müjdesini Necid’den dönerken, Kuşçuzade Eşref Bey’den almıştır. Savaş alanını sonradan ziyaret etmiştir.
Mehmet Âkif’ten başka, bir savaş ortamını bu ölçüde canlı, heyecanlı, edebi, coşkun, duygusal ve daha birçok açıdan mükemmel şekilde anlatan başka bir şair görülmemiştir.