Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra, at üzerinde, çevresinde vezirler, komutanlar olmak üzere büyük bir merasimle şehre girmiş; Ayasofya’ya doğru ağır ağır ilerliyormuş. Onu selamlamak üzere yolun iki tarafına dizilmiş Yeniçeriler arasında yer almış olan din bilginleri ve mollalar:
-Padişahım, dualarımızın bereketiyle fetih nasip oldu, diye kutlama yapıyorlarmış.
Fatih bu kutlamaya kılıcını kınından çıkarıp havaya kaldırarak şöyle karşılık vermiş:
– Eyvallah mollalar, amma şu kılıcın payını da unutmayın!
Evet din bilginleri de Fatih Sultan Mehmed de haklı sözlerinde.
Dua ve gayret. Kuşun iki kanadı gibi. Biri olmazsa diğeri de olmaz.
Fatih Sultan Mehmed günümüzde yaşasaydı ne derdi acaba, hiç düşündünüz mü? Onca savaşlardan, zorluklardan 21. yüzyıla gelmemizde sadece kılıçlar mı etkili olmuştur?
Belki de o büyük insan şunu derdi:
-“Millet olarak, insanlık olarak bugünlere ulaşmamızda kılıçlar, silahlar, toplar, tüfekler kadar etkili olan ‘kitaplardır’, dolayısıyla da çok kitap okuyan insanlardır.”
Tarih boyunca çok kitap okuyan yani kitap aşığı insanlar her dönemde var olmuşlardır. Bizim tarihimiz de bu yönden çok zengindir. İstedik ki, bu haberde o kitap aşıklarından birini, bize kitap okuma aşkı ve azmi veren, ömrü okumak ve yazmakla geçen değerli fikir adamımız Cemil Meriç’i ele alalım.
Cemil Meriç Kimdir, Öğrenimi ve Eserleri Nelerdir?
Şair ve yazarlarımız için yapılacak bir Türkiye haritasında Cemil Meriç’i Hatay ilimizde görürüz. Evet, Cemil Meriç 1912 Balkan Harbi sırasında, Yunanistan Dimetoka’dan Hatay’a gelen göçmen bir ailenin çocuğudur.
12 Aralık 1916´da Hatay Reyhanlı´da dünyaya geldi. Hatay Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Öğrenimini tamamlayamadan Hatay´a döndü. Bir süre ilkokul öğretmenliği ve nahiye müdürlüğü, Tercüme Kaleminde reis muavinliği yaptı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Elâzığ Lisesi’nde 1942-1945 yılları arasında, 2 yıl 4 ay Fransızca öğretmenliği yaptı. İstanbul Üniversitesi yabancı diller okulunda okutman olarak çalıştı.
1955´te yani 38 yaşında iken gözlerini kaybetti. Fakat talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. Doğrunun peşinden gitti. Doğruyu aradı her zaman. 1974 senesinde İstanbul Üniversitesinden emekli oldu. 13 Haziran 1987 günü İstanbul´da vefat etti. Cemil Meriç’in yeri hep kütüphane oldu.
Cemil Meriç´in ilk yazısı Hatay´da Yeni Gün Gazetesi´nde çıktı (1928). Sonra Yirminci Asır, Yeni İnsan, Hisar, Türk Edebiyatı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat dergilerinde yazılar yazdı. Cemil Meriç, gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başladı. Hanore de Balzac ve Victor Hugo´dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi. Batı medeniyetinin temelini araştırdı. Dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Dilin, bir milletin özü olduğunu savundu.
Cemil Meriç, kitabı, düşünmeyi, düşündürmeyi, okumayı ve yazmayı yaşamının olmazsa olmazı haline getiren düşünce tarihimizin seçkin aydınlarından birisidir. Hayatını ‘öğrenmek ve öğretmek’ şeklinde hulasa eden; bizi, Batı’yı ve Doğu’yu çok iyi tanıyan; günümüz Avrupa’sının gelişim safhalarını ve kültürel temellerini çok iyi bilen bu fikir adamıdır.
Cemil Meriç başta dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerin birçok alanında araştırma yapmış ve bu alanlarla ilgili derin ve kapsamlı yazılar kaleme almıştır.
Her kitap aşığında olduğu gibi Cemil Meriç’in hayatında da kitabın her şey olduğunu görüyoruz. 38 yaşında iki gözünü de kaybediyor. Ama hayata küsmüyor. Adeta “her sorun bir fırsattır” anlayışıyla mücadelesine devam ediyor. Kusurlara , engellere takılıp kalmak hayattan soğumamıza yol açar. Gözlerimiz görmeyebilir, ellerimiz tut- mayabilir, ayaklarımız kesilebilir.
Ne olursa olsun mücadeleye devam kararlılığında olmalıyız. Belki de beklediğiniz fırsat şu anda elinizin altında olabilir. Güzel bir hikaye okuyalım isterseniz.
~ Çatlak Kova ~
Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş.
Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.
İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş. “Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.” “Neden?…” diye sormuş sucu. “Niye utanç duyuyorsun?…” Kova cevap vermiş. “Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.” Sucu şöyle demiş. “Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.”
Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçeklerini görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş. “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?…Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”
Hepimizin kendimize has kusurları vardır. Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Allah’ın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, siz de -Cemil Meriç gibi- güzelliklere vesile olabilirsiniz.
Cemil Meriç Umrandan Uygarlığa, Kırk Ambar, Bir Dünyanın Eşiğinde, Bu Ülke, Mağaradakiler gibi edebiyat dünyamızın eşsiz eserlerini dünyayı karanlık gördüğü son 32 yıllık hayatına sığdırmıştır.
Adını tarihimize altın harflerle yazdıran bu büyük şahsiyetten alacağımız dersler olduğuna inanıyoruz. Bu minvalde Cemil Meriç’in bizlere söylemek istediği birkaç kelamla devam edelim.
Cemil Meriç’ten bugünün insanlarına mektup;
Ey 2000’li yıllarda yaşayan insanlar,
“Kitap istikbale yollanan mektup. Smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap beraber yaşar sizinle, beraber yürür.” (Bu Ülke, s.100)
Sizlere hem benim hem de diğer büyüklerinizin mektupları ulaşmıştır. O mektupları okumanızla bize olan saygınızı göstermiş oldunuz. Benim sizlere birkaç tavsiyem olacak. Ne olur genç, yaşlı, kadın, erkek, hasta, sağlıklı, engelli, engelsiz demeden okuyun.
Ben 32 yıl boyunca hayatı kapkaranlık yaşadım. Ama inanın okumalarım sayesinde zihnim hep aydınlıktı. Kitaplarımda da belirttiğim gibi mektubum olan kitaplarımı alıp kütüphanenize süs olarak koymanızı istemiyorum. Kitabın tek değeri okunmasındadır. Kendinize değer veriyorsanız okuyun, paranıza, zamanınıza değer veriyorsanız okuyun –sadece para vermek yetmez yazdıklarıma kulak da verin– ve nihayetinde bana değer veriyorsanız okuyun.
“Kitap limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Ha- yat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı.” (Bu Ülke, s.37)
Siz de kitap aşığı olmak istiyorsanız lütfen kitaba bakışınızı bu doğrultuda değiştiririn. İnanın siz kendinizi kitaba verirseniz kitap sizi istediğiniz noktaya getirir.
Kitabı gündeminize alırsanız siz de bir kitap aşığı olabilirsiniz. Unutmayın ki son model cep telefonları, tabletler sizi gündemde tutmaz. Sizi sadece kitap okumanız gündemde tutar.
“Karanlıkları devirmek ve aydınlık çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalem. Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok. Kalem sahiplerine düşen ilk vazife telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcı olmamak. Halkı okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak. Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, yani ebediyete.” (Bu Ülke, s.94)
Kitabı ve okumayı sevin. Okuyan insanlarınızın sayısı her geçen gün artıyorsa geleceğinizden emin olabilirsiniz. Bir ömür boyu mutlu olmak istiyorsanız kitabı sevin ve sevdiğiniz kitapları okuyun. İmkansız demeyin sevginin olduğu yerde imkansız yoktur.
“Toprak sarsılıyor. Hep birden esfel-i safiline yuvarlanmak istemiyorsak, gözlerimizi açmalıyız. İnsanlar sloganla güdülmez. Düşünceye hürriyet, sonsuz hürriyet. Kitaplardan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız.” (Bu Ülke, s.94)
Kitap tarih boyunca hiç kimseye zarar vermemiştir. Kitapların kanatlarında uçmanın tadını en gelişmiş araçlarda bulamazsınız. Kitaptan korkmayın ki aşağılara inmeyesiniz. Lakin kitapsızlıktan korkmaya başlamışsanız durumunuzu gözden geçirseniz çok iyi olur.
“Susam ve Zambaklar” Ruskin’in en çok sevilen, en çok okunan kitabı. Şöyle diyor Ruskin: “Kendimize dost seçeceğiz. En iyilerini seçmek isteriz; ama nerede bulacağız o dostları? Kaç kişiyi tanıyoruz? Her istediğimizle tanışabilir miyiz? Talihimiz yar olursa uzaktan göre- biliriz büyük bir şairi, sesini duyabilirsek ne devlet… Bir bakanın odasında on dakika kalmak, bir kraliçenin bakışlarını bir saniye üzerimize çekmek, ümit edeceğimiz bahtiyarlıkların en büyüğü. Ama hep buna benzer mesut tesadüfler peşindeyizdir. Yıllarımızı, duygularımızı, kabiliyetlerimizi harcarız bu uğurda. Sayısız zilletlere katlanırız. Bize her kollarını açan bir dostlar topluluğundan habersiz yaşarız. İçlerimizde hükümdarlar da vardır, devlet adamları da. Günlerce şikayet etmeden iltifatlarımızı beklerler. Ağız açmalarına izin vermeyiz. Filhakika seçiş hürriyetimizin hudutsuz olduğu tek dünya kitaplar dünyası.” (Bu Ülke, s.107
“Okumaktan hangi halka söz ediyoruz? Okuma terbiyesinden önce, çok daha mühim, çok daha acil disiplinlere muhtacız. Böyle bir ruh haleti içindeki insanlar nasıl, neyi okuyabilirler? Büyük bir yazarın tek satırını anlamaları imkansız.
Kendilerini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın, yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, atlar için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi? Kitap sevene, kitap delisi diyoruz, kimseye at delisi dediğimiz yok, kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş. At kuyruğunda iflas eden edene. En güzel kitap bir kalkan balığı fiyatına. Alan nerede? Umumi kütüphaneler resmi ziyafetler kadar pahalıya mal olsa idi hükümetimizin daha çok iltifatına mazhar olurdu şüphesiz. Kitaplar bileziklerin onda biri kadar etse beyefendilerimizle hanımefendilerimiz arada bir okumak hevesine kapılırdı belki. Birçokları kitabı ucuz olduğu için almaz. Düşünmez ki, kitabın tek değeri okunmasındadır. Bir değil birkaç defa okunmasında, çizilmesinde, tanınmasında.
Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekanın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. Harami mağaralarının kapılarını değil, hükümdar hazinelerinin kapılarını açan büyü kitap.” (Bu Ülke, s.109)
Son olarak; kapalı gözlerin açık olması kitap okumakla mümkündür. Kitap okumayan gözlerin açık olmasına aldanmayın. Kendinizi okumaya alıştırmamışsanız o açık gözlerin bir anda kapanması dünyanızı bitirir.
Zamanınız varken okuyun. Zamanım yok diyorsanız da okumaya başlayın. Göreceksiniz diğer işler bir bir ortadan kaybolacak. Çünkü kitabın olduğu yerde gereksiz iş olmaz. Kitap Aşığı Cemil Meriç şu sözü rehber edinmenizi diliyorum.
“Eğer zamanı değiştirebilecek kadar güçlü değilseniz, neden zamanla değişmeyi denemiyor, değişmek için de kitap okumuyorsunuz?” (Churchıll)