Âkif hayatı boyunca parasızlık sıkıntısı yaşamış bir büyüğümüzdür. Lakin o, parasızlığı hiçbir zaman sorun etmemiştir. Bir fakir gördüğü zaman mutlaka elini cebine atar, cebinde bir şey yoksa (ki çoğu zaman böyle) yanındaki arkadaşlarından borç alarak o fakire yardım ederek gerçek zenginliği herkese göstermiştir.
Yakın arkadaşı Hasan Basri Çantay anlatıyor:
“Haftalık çay sohbetini Üstad’ın evinde yapacaktık. Yolda nefes nefese karşılaştık. Bana akşam sizin evde toplanalım dedi. Ben çok sevindim. İşin aslını sonradan öğrendik ki, odasındaki tek kilimi o gün kapısını çalan fakire vermiş. Ondan dolayı yani başka kilimi olmayınca evinde toplanmamızı istemiyor.”
Cömertlikte de sınır tanımayan “Dava ve Deva Adamı” bir insandı o. Cimrilere çok kızardı. Hasis yani cimri kimselerle katiyen görüşmezdi. Hasisler hakkında söz açıldı mı, hemen fıkralar naklederdi. Hasislere dâir çok fıkraları vardı.
Baytar Şefik anlatıyor:
“Meşrutiyet’ten evvel, Âkif Bey, Ziraat Vekâleti’nde memur. Müfettiş Abdullah Bey nâmında hasisliğiyle meşhur bir zat da Âkif Bey’in âmiri. Abdullah Bey, Çengelköyü’nde İcâdiye’de oturuyor. Orada birçok arazisi var. Âkif Bey de İcâdiye’ye her gün yaya inip çıkıyor. Bir gün Abdullah Bey’le görüşürken bir beygir almak istediğinden bahseder. Abdullah Bey: “– Benim beygiri sana satayım” der. Pazarlık ederler. Üstad beygiri alıp eve götürür. Arpa verir, hayvan arpayı yemez. Üstad gülerek bunu anlattıktan sonra: “– Ne dersin, Şefik! Hayvan arpayı tanımadı!” der.
Bin Türlü Halden Biri: Akif
Mehmed Şevket Bey’in babası Hacı Besim Efendi meşhur hasislerden. Vakti hâli yerinde… O zamanın on, on beş bin liralık adamı. Hacı Besim Efendi hastalanır. Üstad ziyaretine gider. Yerde bir şilte… Yorganı başına çekmiş. Başı ucunda bir tas imâret çorbası… Üstüne bir de fodla kapamış. Hacı Besim bitik bir halde, gözleri çukura batmış, bet beniz sararmış. Konuşuyorlar: “– Hacı Efendi, sizi çok zayıf görüyorum. Bir tavuk kestirseniz de bir çorba yapılsa…”
“– Âkif Bey, sen ne diyorsun! Dünyanın bin türlü hâli var. Para sarf etmeye gelmez.” “– Besim Efendi! Dünyanın bin türlü hâlinden birisi sizin başınıza gelmiş. Daha ne bekliyorsunuz?”