Kurtuluş Savaşı yediden yetmişe tüm yurttaşlarımızla, tek yürek olarak, azimle, yılmadan verilen istiklâl mücadelesiyle kazanılmış, yurdumuz düşmandan temizlenmişti.
Bu zaferin mimarları başta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları ile nerdeyse yurdu karış karış dolaşıp Kurtuluş Savaşı’mızın manevi cephesini yöneten Mehmet Âkif gibi aydınlar olmuştur.
Birinci meclisin vekilleri görevini yerine getirmenin haklı gururunu yaşarken, artık ikinci meclisin oluşturulması için seçim kararı alınmıştı. Artık hummalı bir şekilde yeni kurulacak devletin iskeleti oluşturulmaya çalışılıyordu. Mehmet Âkif, ikinci meclis milletvekilliği için aday gösterilenler arasında yoktu.
Ülkenin içinde bulunduğu şartları biraz daha uzaktan takip etmek için tekrar, doğup büyüdüğü, okul yıllarının geçtiği, Milli Mücadele öncesinde fırtınalı günler yaşadığı ve kokusuna hasret kaldığı İstanbul’a gider.
Abbas Halim Paşa ile Dostluğu
Mehmet Âkif’in hayatını incelerken Abbas Halim Paşa ismiyle çok sık karşılarız. Abbas Halim Paşa; Osmanlı Devleti’nde sadrazamlık yapmış Sait Halm Paşa’nın kardeşidir. Sanatsever bir kişi olan Abbas Halim Paşa, hayatı boyunca pek çok sanatçıya maddi destek sağlamıştır. En çok da Milli şairimiz Mehmet Âkif’e…
Abbas Halim Paşa, Mehmet Âkif’in en zor günlerinde en yakın arkadaşlarının bile Mehmet Âkif’i yakın olmaktan çekindiği günlerde, herkesten çok onunla ilgilenen gerçek bir dost olmuştur. Mehmet Âkif de dostunun ölümünden sonra yazdığı dizelerde onu “canan” diye nitelendirecek kadar çok sevmektedir. Hatta kendi ifadesiyle “Âkif ne zaman olsa bir Halim bulur; fakat ben bir Âkif bulamam. O, benim için bir talihtir.” diyecek kadar Mehmet Âkif’e değer veren bir dosttur. Birbirlerine o kadar bağlıdırlar ki, Paşa’nın 10 Ocak 1935 yılında ölümü sonrası Mehmet Âkif “Artık bundan sonra Mısır’da duramayacağımı anladım” demiş ve bir mektubunda şunları yazmıştır:
“Ahmet Naim’in vefatını haber aldığım zaman, üzerime bir duvarın yıkıldığını zannettim. Halim Paşa merhumunun gaybubeti ise, on dört yaşında tattığım öksüzlük acısını bana ikinci defa tattırdı…”
Merhum Abbas Halim Paşa’nın sevgi ve himayesi, yalnız İstanbul ve Mısır’daki hayatında değil, yeniden vatana döndükten sonra vefatına kadar geçen zamanda da Mehmet Âkif’i –kızı ve yeğeni vasıtasıyla- kanatları altına almıştı.
Yeni Devlette Akif’in Yeri Yoktur
İşte yeni Türkiye’nin inşasının ilk yıllarında Mehmet Âkif, Abbas Halim Paşa’nın davetlisi olarak 1923-1925 yılları arasında Mısır’a gider. Mehmet Âkif kışları Mısır’da, yazları İstanbul’da yaşar. Yaşadığı buhranlı, yorucu günlerin ardından bambaşka huzur dolu günler yaşamayı hayal eden, Kurtuluş Savaşı’mızın korkusuz yiğit sesi Mehmet Âkif, bu yıllarda kendisini çok hırpalanmış hissetmektedir. Çünkü Mehmet Âkif’in şahsına ciddi der saldırılar yapılmaktaydı:
Şukufe Nihal, Ağah Sırrı Levent gibi isimlerin “Ülkenin artık Mehmet Âkif’e ihtiyacı yoktur.” gibi söylemleri Mehmet Âkif’i dışlama niteliğindedir. Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümünde dönemin ünlü şairlerinden birinin şu sözleri, Mehmet Âkif’i hıçkırarak ağlamaya sevk eden küçümseyici bir tavırdı:
“Çanakkale ile ilgili en güzel şiiri Türk olmayan biri yazmıştır, çaresiz onu okuyacağım.”
Yine ünlü bir yazarın Abbas Halim Paşa ile kurduğu dostluk hakkında Mehmet Âkif’e söylediği “Bir çöl bedevisinin peşinden giden adam! Sen git de kumda oyna!” sözleri Mehmet Âkif’i iyiden iyiye kahreder.
Vatan Haini Olarak Yargılanmak İstemiyorum
Son olarak dönemin hükümeti tarafından, başyazarı olduğu İstanbul’da yayın hayatını sürdüren Sebilürreşad’ın kapatılması, aralarında Mehmet Âkif’in de bulunduğu muhalif olarak nitelenen isimlerin sıkı takibe alınması ve hatta Âkif’in polis takibine alındığını öğrenmesi onun için bardağı taşıran son damla olur.
Yaşadıklarını yakın dostu Abbas Halim Paşa ile paylaşan Mehmet Âkif: “Ben vatanını satmış ve memleketine ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum.” der Abbas Halim Paşa’nın davetlisi olarak ömrünün sonuna kadar ciğerlerini yakacak, onu eritip bitirecek vatan hasretiyle geçecek yıllara yelken açar.
Aslına bakarsanız Mehmet Âkif için ortaya atılan “Şapka devrimine karşı olduğu için Mısır’a gitti” gibi asılsız iddiaların aksine;
Yıllarca milletine ettiği hizmetlere karşılık Mehmet Âkif’e bir emekli maaşı bile bağlanmadığı için,
Maddi sıkıntılar içinde boğulduğu için,
Öz yurdunda istenmeyen adam ilan edildiği için,
“Canından çok sevdiği vatanından ayrı kalmayı göze alarak karısı ve iki oğlunu da alarak Mısır’a ‘gönüllü sürgüne’ gider.