İçinde gülmece bulunan, gülmece niteliği taşıyan yazı, karikatür okumayı sevmeyenimiz yoktur. Bu bizim mizah yönü güçlü insanlar olduğumuzun göstergelerinden birisidir. Millet olarak gülmeyi ve güldürmeyi seven bir yapımızın olduğu bir gerçektir. Bir araya gelince birbirimize “hadi bir fıkra anlat da gülüp kendimize gelelim” deriz. Çünkü gülmenin bir ihtiyaç olduğunu biliriz. Her ne kadar hayat şartlarının ağırlığı bizi şu sıralar asık suratlı insanlar yapsa da mizaha bakışımız hep olumludur.
Güldüğümüz İçin mi Mutluyuz, Mutlu Olduğumuz İçin mi Gülüyoruz?
Gittiğimiz konferanslarda, seminerlerde mizah olmazsa hemen sıkılırız. İçinde mizah olan etkinlileri çok severiz. Bu yüzdendir ki her konuşmalarında mizah unsurları olan Cem YILMAZ, Şahan GÖKBAKAR, Ata DEMİRER, Ceyhun YILMAZ gibi komedyenleri ve “Çok Güzel Hareketler” ve “Güldür Güldür” gibi programları izlemekten ve dinlemekten büyük zevk alırız. Bizler William James’in de ifade ettiği gibi “Mutlu olduğumuzdan dolayı gülmüyoruz. Güldüğümüzden dolayı mutluyuz.” Bu gerçeğin farkında olmak aslında insanlar ve toplumlar için bir ayrıcalıktır.
Son zamanlarda bellemişiz “kardeşim iyi hoş diyorsun da içimiz kan ağlarken nasıl tebessüm edelim” sözünü. Halbuki tebessüm etmediğimiz için içlerimizi kan ağladğının farkında değiliz gibi…Bugünlerde kötümser insanlarız çünkü tebessüm etmeyi unuttuk. Gülen, tebessüm eden insanlar iyimserdir. Çünkü hem gülümsemek hem karamsar olmak çok zordur. Hem gülümseyen insan, sorunları kafasında büyütmez, Çünkü o soruna değil çözüme odaklanır. Bu da çözümü kolaylaştırır. Artık gülümsemeyi unuttuğumuzdan sorunların daha da büyüdüğünün farkına varmak zorundayız.
Çocuk mu Daha Çok Güler, Yetişkin mi?
Daha çok ağlayıp üzülmek de, daha fazla gülmek de bizim elimizdedir. Yani bizim tercihimize bırakılmıştır. Çocukken başladığımız gülme eylemine büyümeye başlayınca neden ara veriyoruz, hiç düşündük mü? Ondan sonra da “keşke çocukluk günlerimize dönebilsek ve mutlu günleri tekrar yaşayabilsek” diyoruz. Tamam, çocukluk günlerinde çok mutluyduk, doğru. Peki, bunun sebebi çocukken daha çok gülmemiz olamaz mı?
Yapılan bir araştırma sonucuna göre, dört yaşındaki bir çocuk günde ortalama 300 kez gülerken, bir yetişkin günde ortalama 15 kez gülüyor. Görüldüğü gibi arada 20 kat fark var. Yaşam şartlarının ağırlığı, yaşadığımız stres ve gerçekleştirdiğimiz faaliyetler bize gülmeyi unutturmuş durumda. Gülmeyi unuttuğumuz dolayı da asık suratlarla çocuklarımızın gülmelerine bile müdahale ederek güya mutluluk peşinde koşuyoruz. Diğer ifadeyle havanda su dövüyoruz.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; güzel bir gülüş, bir tessüm karanlık eve giren bir güneş ışığıdır. İletişim sorunları yaşadığımız bugünlerde, emin olun ki iletişim hatlarını açmanın en hızlı yolu, sıcak bir gülümsemedir. Bir gülüş; kültür, ırk, cinsiyet, eğitim ve ekonomik statü sınırlarını aşarak, sayısız iletişim engelini yıkar. Gülümseme bir nevi insanlarla aramıza en hızlı köprüyü atar. Gülümsemenin yerini asık surat almışsa artık köprüler yıkılmıştır…Unutmayalım ki melekler her anımızı çekiyorlar. Moraliniz bozulmaya başlayınca aklınızda gelsin ki “Gülümseyin Çekiliyorsunuz…”
Hazır Cevap Bir Kişi Olmak Mümkün müdür?
Sizleri biraz olsun rahatlatmak, düşündürmek ve tebessüm ettirmek amacıyla hazır cevaplarıyla ünlü edebiyatçıların verdikleri hazır cevap örneklerine yer verdik. Umarız bu tür mizahi unsurlarla gülmeye, tebessüm etmeye tekrar alışırsınız. Hazır cevap kişi olmak mümkündür. Yapılacak işler de bellidir. Okumayı ekmek yemek, su içmek gibi alışkanlık haline getirmek, araştırmak, sorgulamak ve tebessümü yüzünden eksik etmemekle herkes hazır cevap bir kişi olabilir. Siz siz olun Gabriel Gorcia Morguez’e ait şu sözü de aklınızdan çıkarmayın:
“Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile. Gülümsemene kimin ne zaman aşık olacağını bilemezsin.”
Hazır Cevap Örnekleri:
1-YÜZEREK GEÇMEK
Necip Fazıl Kısakürek vapurla Karaköy’e geçerken, yanına biri yaklaşıp:
-Üstad, diye sormuş, Peygamberlere ne diye gerek var, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik,
Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:
-Ne diye vapura bindin ki, demiş yüzerek geçsene karşı kıyıya.
2-ÖDÜL SEMERİ
Şair Tıfli, bir gün zamanın paşalarından birine bir methiye yazıp götürür. Paşa, Tıfli’nin huyunu bildiği için onu kızdırmak amacıyla kendisine bir semer verilmesini emreder. Tıfli, semeri alıp konaktan çıkarken bir dostuna rastlar. Dostu merak ve hayretle sorar:
-Bu semer ne?
-Paşaya bir methiye sundum, pek memnun oldu. Ödül olarak resmi elbisesini verdi.
3–DÜNYANIN YÜZÜ
Şair Seyrani, gözleri kör olan bir dostuna rastlar. Hoş beşten sonra arkadaşının halini soran Seyrani, şu cevabı alır:
“Ne bileyim, bende dünyayı görecek göz kalmadı.” Arkadaşının gözlerini kaybettiğini gören Seyrani dostunu şu sözlerle teselli eder:
“Üzülme, dünyada da bakılacak yüz kalmadı.”
4-GÖNÜL KAPISI
Cemal Süreya Darphane Müdürü’ydü. Hiç sevmediği Maliye Bakanı bir gün teftişe gelir. Darphane’nin her tarafını gezer, bir ara şaire sorar:
-Açmadığınız kapı kaldı mı?
Cemal Süreya’nın cevabı şöyle olur:
-Size bütün kapılarımızı açtık, biri hariç. Bakan şaşırır ve merakla sorar:
-Hangi kapıymış o?
Kelimelerin ustası acılı yüzle karşılık verir:
-Gönül kapımız.
5-TERCİH
Resim de yapan genç bir şair Yahya Kemal’e sorar:
-Üstad, resim mi yapayım şiir mi yazayım? Yahya Kemal hemen cevap verir:
-Resim yap, resim!
-Fakat, siz benim tablolarımı görmediniz ki?
-Ama şiirlerini gördüm.
6-TALİHSİZ HIRSIZ
Kendisini şair zanneden biri Şinasi’nin yanına sık sık geliyor ve etrafına caka satıyormuş. Bir gün Şinasi’ye, “Sormayın efendim başıma gelenleri. Şiirlerimi size takdim için topladığım altın yaldızlı defterimi çalmışlar.” diyerek üzüntüsünü beyan eder. Şinasi şu cevabı verir:
“Vah vah! Çok acıdım. Zavallı hırsız ne talihsiz bir adammış.”
7-SIR SAKLAMAK
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı Padişahı gibi, devletin selâmeti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir keresinde, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
-Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuş. Vezir, Yavuz’dan cevap alacağı ümidiyle:
-Evet hünkârım, bilirim dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıştırmış:
-Ben de bilirim.
8-AĞIR MİNNET
Tevfik Fikret’in içine kapandığı ve yalnız olduğu bir dönemde kazandıkları harcamalarına yetmez olur. Yakın bir dostu ona yüksek bir maaşla idarecilik teklifinde bulunur. Hassas şairin cevabı dokunaklı ve düşündürücüdür:
“Biz dostuz. Bana teklif ettiğin bu iş daha az bir ücrete, benden bu konuda daha kabiliyetli birine yaptırılabilir. Ben bu işi kabul edemem. Ücreti yüklü, işi hafif, lakin minneti çok ağır.”
9–HABER
Mehmed Akif ERSOY, Mısır’da ikamet ettiği 1930’lu yıllarda Türkiye’den uzun süre haber alamamış. Neden sonra aldığı bir mektupta ise annesinin öldüğü bildirilip başsağlığı dileniyormuş. Akif, bu mektubu gönderen yakın dostuna haklı bir sitemde bulunmuş:
-Yahu, sizden bir haber çıkması için bizim evden cenaze çıkması mı gerek?
10–DEĞİŞMEYEN ROMANCI
Peyami Safa, önceleri Nazım Hikmet’le dosttu. Hatta Dokuzuncu Hariciye Koğuşu isimli muhteşem romanını şaire adamıştı. Aradan yıllar geçip Nazım’la kavga etmeye başladıkları sırada, kendisine Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndan bu ithafı niçin kaldırmadığını soran yazar Ergun Göze’ye romancının cevabı şahanedir:
“Olmaz Ergun, o anın ifadesidir. Sonraki değişmelere tabi olamaz.
Hatası ve sevabıyla maziye intikal etmiştir. Ben değiştiremem.”
11- SİZ DE YALAN SÖYLEYİN
Büyük Amerikan mizahçısı Mark Twain, bir toplantıda karşılaştığı kadına:
-Çok güzelsiniz hanımefendi, diye iltifatta bulunmuş. Kadın:
-Maalesef size aynı iltifatla cevap veremeyeceğim, diye karşılık vermiş.
Mark Twain bu kabalığı affetmemiş:
– O halde siz de benim gibi yapın, yalan söyleyin hanımefendi.
12-KİME OKUTTUN?
“Rüzgar Gibi Geçti” kitabının yazarı Margaret Mitchell (1900- 1949) romanını yayımlayıp büyük sükse yapıncaya kadar adı sanı duyulmamış, sıradan bir ev kadınıymış. Ama Rüzgar Gibi Geçti birden bire yazarını da üne kavuşturmuş.
Margaret Mitchell’e uzaktan yakından kutlamalar yağmaya başlamış. Bu arada yazarın komşusu bir kadın, kıskançlık duygusuyla karışık takdir sunmuş:
-Kitabın tahminlerin ötesinde güzel, kime yazdırdın? Margaret Mitchell’in cevabı çok zekice olmuş:
-Beğendiğine sevindim, kime okuttun?