Sevgi Nedir?
Sevgi: Anne babaya vefa göstermektir. Sana iyiliği dokunanın kıymetini bilmektir.
Sevgi: Karşılık beklemeden fedakârlıkta bulunmaktır. (sevdiğinin de seni sevmesi şart değildir.)
Sevgi: Kusurlarını örtmek, kimi zaman hatalarını görmezden gelmektir.
Sevgi: Sevdiğine yeri geldiğinde anne şefkatiyle, baba koruyuculuğuyla muamele etmektir.
Sevgi: En dar ve en zor gününde yanında olmaktır.
Sevgi: Onun için ondan vazgeçebilmektir.
Sevgi: Pes etmeden, bıkmadan, mücadele ederek sonuna kadar gidebilmektir.
Sevgi: Onu günahıyla sevabıyla sorgulamadan kabullenebilmektir.
Sevgi: Her şeye onun nazarından bakabilmektir. O seviyorsa sevebilmektir.
Sevgi: Samimice, cesurca, hesapsızca yüreğini açabilmektir.
Sevgi: Hayata tutunmanıza ve bağlanmamıza vesile olan yegâne duygudur.
Sevgi: Hissettiğin her güzel şeyi sınırsızca paylaşmak, onu sevincine ortak etmektir.
Sevgi: Hayatı anlamlı kılan en önemli histir.
Sevgi: Asla sahtesi olmayan bir duygudur.
Sevgi: Herkesin hissedemeyeceği ulvi ve lüks bir şeydir.
Peki, En Büyük Sevgi Hangisidir?
Sevgilerin en büyüğü Yaratıcı’ya, yani kâinatın sahibine duyulan sevgidir. Bu sevginin büyüklüğünü size ancak şöyle anlatabilirim:
Kavuşma arzusuyla diyar diyar dolaşan Yunus’un sevgisi bu sevgidir.
Ölümünü düğün gecesi olarak gören Mevlana’nın sevgisi bu sevgidir.
Uğrunda başını feda eden Hallacı Mansur’un sevgisi bu sevgidir.
Ateşe bile gülerek giren Hz. İbrahim’in sevgisi bu sevgidir.
624 sene dünyaya hâkim olan Büyük Osmanlı Devleti’nin sevgisi bu sevgidir.
“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.” diyerek Hakk’a dönüşünü anlatan Şairlerin Sultanı Necip Fazıl’ın sevgisi bu sevgidir.
Tüm zamanların en büyük âlimi İmam-ı Âzam Ebu Hanife’nin sevgisi bu sevgidir.
Bütün ömrünü çile ve mücadele içinde geçiren İslam Peygamberi’nin sevgisi bu sevgidir.
Topraklarımızı kanlarıyla besleyen yüz binlerce Çanakkale şehidinin sevgisi bu sevgidir.
Kişinin korunma, sığınma, güvenme ve ebedi olana kavuşma isteğinin neticesi bu sevgiyi doğurmaktadır. Yaratıcı’nın sevgisini elde eden kişinin ise bahtiyarlığı kelimelerle tarif edilemez.
Kişi sevdiğiyle beraberdir diyen Sevgili Peygamberimizin bahtiyarlığı bu sevginin, bu beraberliğin bir neticesidir.
Yaratıcı’nın insana duyduğu sevgi ise bir zerrenin yanında okyanus gibidir. Lakin insanların çoğu bu sevgi okyanusundan kendilerine düşen payı kazanmak için değil de bir ömür boyu tüketmek için uğraşırlar.
Yaratıcı’nın sevgisini kalbinde hisseden Yunus bakın nasıl ifade ediyor:
Ballar balını buldum
Hanım yağma olsun
Sofîlere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni
Allah’a kavuşma isteğini ve sevgisini yüzyılları ötesinden yankılanan sesiyle böyle dile getirmiştir.
Yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü sözüyle de insanın insana duyacağı sevginin kaynağı yine Allah’tır diyor.
Yaratıcının sevgisi uğruna Sevgili Peygamberimizin yaşantısına bakınız.
Bir gün Hz. Ömer, Sevgili Peygamberimizin evinde ziyarete gider. Peygamber de o sırada bir hasır üzerinde yatmaktadır. Hasır vücudunda ve yüzünde çeşitli izler, çukurlar ve yaralar oluşturmuştur. Bunu gören Hz. Ömer ağlamaya başlar. Hz. Peygamber neden ağladığını sorar. Hz. Ömer şöyle söyler:
“Niye ağlamayayım ki ey Allah’ın Resulü. Kisralar ve Kayserlerin çokça nimetleri vardır. Onlar rahat yataklarında yatarlar. Siz ise kuru bir hasır üzerinde yatıyorsunuz. Hâlbuki siz, Allah’ın dostusunuz, elçisisiniz, nebisisiniz. Onlar ise Allah’ın düşmanları. Ey Allah’ın Resulü, müsaade buyursanız da altınıza yumuşak bir şeyler sersek…”
Bunun üzerine Efendimiz şöyle cevap verir:
– Ya Ömer bizim kalplerimiz yalnızca Allah sevgisi ile huzur ve rahatlık bulur. Bu halimiz geçicidir. Yaşam öyle saltanata, debdebeye değmez. Bir insanoğlu, bir parmağını denize daldırmış olsa, ondan ne kadar su alabilir ki? İşte deniz suyuna nispetle bu parmakta ki ıslaklık ne ise, ahiret hayatına nispetle dünya yaşamı da odur. Yazık o, kimselere ki, ahiret hayatına nispetle dünya hayatı bu olduğu halde yine de kalplerini mal, mülk ve dünya sevgisiyle dolduruyorlar da Allah (c.c) Hz.’ lerini unutuyorlar. İstemez misin Ömer, dünya hayatı onların olsun, ahiret de bizim?